Filmin üstüne…
– Mutlu son oldu mu?
– … Oldu galiba… Ama birlikte değil. İkisi ayrı ayrı mutlu oldu.
– O zaman olmuş sayılır.
Filmin adı “Aşkın 500 Günü” (500 Days of Summer), aslında Tom’un hayatında Summer’ın tuttuğu yerin gün sayısına dönüştürülmüş hali. Bir insanın hayatında 500 günlük yer tutmak… İlişkilere ne çok duygusal yatırım yaptığımızı anlatıyor bu film. Tom bir buçuk yılını, Summer’ı anlamaya çalışarak geçiriyor. Neden ilişkinin adı konmuyor, nereye gidiyoruz, ne yapıyoruz gibi endişeler derken ilişki bitiveriyor. Beklentiler, umutlar, hayaller…
Sonradan anlıyoruz ki Tom’un geleceğe yönelik hayalleri onu şu anda olup bitenleri fark etmekten alıkoymuş. Filmde Tom’un zihni gelecekle o kadar meşgul ki, “şu anda” Summer onun gözlerinin içine bakıyor mu bakmıyor mu farkında bile değil. İşte böyle gelecek odaklı yaşamak, anda olup bitenleri kaçırmamıza sebep olabiliyor. Bu da her zaman “şu andaki güzellikleri kaçırmak” anlamına gelmiyor; bazen de kötü giden ve düzeltilmesi mümkün sorunları da göremiyoruz geleceğe bakmaktan. Sorunlar görmezden gelinmiş, kişi gerçeklikten kopmuşken de ilişkideki diğer kişiye sanki her şey çözümsüzmüş gibi gelebiliyor. Çift terapisine gelen kişiler sık sık “bunu ilk defa burada söyledim” diyorlar, çok ufak meseleler için bile. Kendi içlerinde dolap beygiri gibi döndürdükleri sorunları karşı taraf telepati yoluyla öğrenemez malesef; keşke “zihin okuma” süpergücümüz olsaydı ama yok.
Bağlanma araştırmacısı Esther Perel bir konuşmasında çiftlere verebileceği bir altın tavsiye sorulduğunda, birbirlerine hayallerini sormalarını önermişti. Düşününce aslında kişinin hayalleri onun şu anda karşılanmamış ihtiyaçlarını da söylüyor. Çok dahice bir tavsiye!